AHMET SEVEN
BU kadar da olmaz ki. Daha sokağa çıkar çıkmaz başlıyor surat asmalar, çatık kaşlar. Bir gülen adam gördümü dönüp seyredesim geliyor. Şaşkın bakışlar arasında daha bir gül arkadaş nasıl olurmuş gülmek görsünler diyorum.
Tebessümü kaybettik. Zayi ilanıyla da bulunacak gibi değil. Eskisi hükümsüzdür desek yenisini çıkartamıyoruz. Geçenlerde bir arkadaş şikayet etme gülüyoruz ya diyordu. Yanlış anlaşıldım galiba dedim. Ben neye gülüp neye ağladığını bilen insanların gülmesinden söz ediyorum. Oysa neye güldüğünü bilmeyen üstelik gülmeyi sırıtmakla karıştıranlardan değil.
Bu tebessümsüzlüğün içerisinde elbette gülen yazılar yazamayız. Kime baksan surat bir karış. Bu böyle devam ederken gazetelerde güleryüzlü manşetlere ve televizyonlarda güleryüzlü haberlere hasret kalacağız demektir. Söyler misiniz içinizden gelerek şöyle tatlı tatlı gülmeyişinizin üzerinden kaç gün geçti. Peki o asık surat ve çatık kaşlı halinizle kaç meselenin üzerinden gelebildiniz. İşe yaradı mı sizce.
Örneğin siz bir mimarsınız projeye ruhunuzu yansıtacaksınız unutmayın. Elinizden çıksa çıksa yüz çizgilerinizi andıran şekiller çıkar. Mesela yazarsınız bu halinizle neyi yazacaksınız? Eserlerinizdeki insanlara bile bir tebessümü çok göreceksiniz. Şimdi anlıyor musunuz binaların, kitapların, şiirlerin hatta şarkı ve türkülerin niye bu kadar küskün olduğunu.
Biçimsizliğin içimizden çıkarak tekrar sanatsızlık olarak geri döndüğünü. Selamsız sabahsız davranışların nasılda sabahımızı, akşamımızı mahvettiğini anlayabiliyor muyuz. Nereden kimden miras kaldı bize şu çatık kaşlılığın bir ciddiyet ifadesi olduğu. Yine tebessümün ciddiyet, disiplin ve otoriteyi zedelediği. Yok böyle bir şey. Kaybede kaybede tebessüm denilen o büyük değeri de mi kaybedecektik. Onsuz ciddiyet, disiplin, tuğla, duvar, bildiri, görüş...daha ne varsa hepsi sizin olsun. Tebessüm yok mu tebessüm?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder