Ahmet SEVEN
Çevremiz genişliyor, tanıdıklar çoğalıyor.
Bütün bunların aksine kalabalıklarda yalnızlaşıyoruz.
İki elimizi başımıza koyup düşünmeye vakit bile bulamıyoruz.
Gülmek istediğimiz zaman yanı başında kahkahalarla gülecek, ağlamak istediğimizde dizinin dibinde ağlayacak dostların hasretini çekiyoruz.
Haberleşmeleri elektronik yoldan çözdüğümüz için sevdiklerimizi günlerce göremediğimiz oluyor. Yüzüne bakmadıktan elini tutmadıktan sonra.
Biliyor musunuz her geçen gün etrafımız daha bir boşalıyor aslında.
Elinden koltuk değneğini düşüren adama benziyoruz.
Neyse; Bazen bir öykü çok şeyler anlatır.
Tıpkı okuyacağınız bu öyküde olduğu gibi.
“Savaşın en kanlı günlerinden biri..
Asker, en iyi arkadaşının biraz ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.
Asker teğmene koştu ve;
"Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?.."
Delirdin mi der gibi baktı teğmen...
"Gitmeye değer mi?.
Arkadaşın delik deşik olmuş...
Büyük olasılıkla ölmüştür bile..
Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın."
Asker ısrar etti ve teğmen; "Peki " dedi. "Git o zaman..."
İnanılması güç bir mucize...
Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı.
Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü...
Birlikte siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen kanlar içindeki askeri muayene etti...
Sonra onu sipere taşıyan
arkadaşına döndü:
"Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim. Bu zaten ölmüş..."
"Değdi teğmenim" dedi asker...
"Nasıl değdi?" dedi teğmen...
"Bu adam ölmüş görmüyor musun?.."
"Yine de değdi komutanım.
Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.
Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için."
Ve ölen arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
Geleceğini biliyordum!.." demişti arkadaşı,
"GELECEĞİNİ BİLİYORDUM..."
Sahi hiç düşündünüz mü?
Siz de aynı şartlar altında kalmış olsaydınız..
Geleceğinden tereddüt etmeyeceğiniz acaba kaç arkadaşınız, ya da sizin aynı şartlarda yanına gidebileceğiniz kaç dostunuz olurdu?