Ahmet SEVEN
Evde kedi köpek vs. beslemek öylesine yaygınlaştı ki.
Hayvanlar artık yalnız hayatımızın değil evimizin de bir ferdi haline geldi.
Kafesteki maviş, yanıbaşınızdan ayırmadığınız bobiş evin küçük çocuğuyla aynı görülmeye başlandı.
Dahası onlara çocuklara ayrılandan daha fazla zaman ayırıyorsunuz.
Bakıyorsunuz çocuklarına zaman ayıramayanlar köpeklerini gezdirmeyi ihmal etmiyorlar. Gerekçeleri hazır tabi.
Hayvan huzursuzlaşıyor. Huysuz oluyor.
Hatta hayvan diyenlere bile kızıyor, isimleriyle çağırılmasını istiyorlar.
Bu durumda bir soyadlarını vermedikleri kalıyor.
Onu verenlerde var. Servet bırakanları sizlerde biliyorsunuz.
Bakımlarına gelince onlara yapılan harcama aile içerisindeki bir iki ferdin harcamasına denk geliyor.
İtiraz etmek yasak. Bu konuda kimse tartışma istemiyor.
Hayvan sevgisizliği yapmakla suçlanabiliyorsunuz.
Bazen köpeğim dediği hayvanlara bakıyorsunuz.
Hiç hayatımda böyle köpek görmedim diyorsunuz.
Köpek deseniz değil, kedi deseniz değil.
Bir garip yaratığa çevirilmiş varlıklar sanki.
Kendi ihtiyacını kendisi göremeyecek kadar garipleştiriliyorlar.
Yani hayvanları kendi dünyalarından koparıyorlar.
Sırf kendi zevkleri uğruna onların doğal haklarını ellerinden alıyorlar.
Akıllarınca altın kafeste bülbül hayatı bahşediyorlar.
Caddelerde ellerinde bir zincir kocaman köpekleriyle gezen bir sürü insana rastlıyorum.
Bu hayvanlar kırsal kesimlerde yaşasalardı daha özgür olurlardı.
Zavallı hayvanı ehlileştirip bir odaya hapsetmek kadar ona yapılacak başka bir haksızlık var mıdır?
Bunun hayvan sevgisiyle ne alâkası var?
Yani esir eden, şahsiyetini değiştiren, kendi doğal hayatından alıkoyan bir sevgiden söz ediyorum.
Herkes kendi doğal şartlarında yaşamalı değil midir?
Hayvan tüy döküyor evde. Yemek yiyor aynı masada. Hatta aynı kapta.
Öpülüyor,okşanıyor, seviliyor…
Bütün bunlar sağlık açısından sakıncalı değil midir?
Hayvan sevgisini anlıyorum. Buraya kadar tamamda ya bundan sonrası?
Birde bunun tersini düşünelim.
Şimdi farz-ı muhal hayvanlarda kalkıp biz de insanları çok seviyoruz deseler. Aynı muameleyi insanlara karşı yapmaya kalkışsalar!
Sevdikleri insanları kendi barınaklarında, kendi şartlarında yaşamaya mahkûm etseler. Böyle alıştırsalar… Tutun ki böyle olsa. Kim kabul eder bunu.
Hem sonra bu mümkün mü? Elbette değil. Bende zaten farzı muhal dedim.
Her ikisi de eşyanın tabiatına aykırı.
Peki, bu hayvan için nasıl mümkün olabiliyor?
Ne derseniz deyin, nasıl yorumlarsanız yorumlayın bu sevgi mahkûm edici bir sevgidir.
Sevdiklerini sarayda tutsak eden kral ya da kraliçenin durumuna benzemektedir.
Her şey yerinde güzel.
Bir tavuk toprakta eşinecek, at dörtnala koşacak, köpek yaratılışının gereği havlayacak sahibinin emniyetini sağlamaya çalışacak. Kediler damdan dama atlayacak. Kuşlar cıvıl cıvıl dallarda ötecek.
Onların mutluluğu böyle gerçekleşecek.
Şimdi birde bizim hayvanlara yaptıklarımızı bir düşünelim?
Bizim yaptığımız iş tavukların arasında kartal yetiştirmeye benzemiyor mu?
Hayvanlar kimsenin oyuncakları değildir.
Olmazda olamazda.
Eee ne yapalım bir hayvanı da biz kurtardık. Yani sokaklarda kalsa itilip kakılacaklardı. Onu sokaktan kurtardık.
Böyle düşünenleri kutlamak gerek. Hayvanları sevmeyen, onlara merhamet etmeyen insanları da sevmez ve merhamet etmez.
Ancak bunun yeri ev değildir. Bunun yeri hayvan çiftlikleri olmalıdır.
Çünkü hayvanları sevmek, korumak, kurtarmak, onlara iyilik yapmak doğal ortamlarında yaşamalarını sağlayarak mümkündür.
Köpeğe havlamasını, kediye miyavlamasını, ata kişnemesini, kuzuya melemesini unutturarak değil. Köpek sağa sola koşacak, kedi farenin izini sürecek, at tırısa kalkacak, kuzu kırlarda yayılacaktır. Onlar böyle olurlarsa mutlu olurlar.
Günümüzde yaşayanları bir sonraki yüzyıllarda yaşayacak olanlar değerlendirirken, onlar hayvanları evlerinde esir eden bir toplumdu diyeceklerinden endişe etmeyeniniz var mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder