12 Ağustos 2007 Pazar

Her şey yerinde olursa güzel

Ahmet SEVEN

Marifet iltifata tabidir. Tamamda. Marifet sahipleri iltifat görebiliyorlar mı? Aslında gerçek marifet sahiplerinin iltifat beklediği de yok. Köstek olunmasa o bile yeter. Hani kedi meselesinde olduğu gibi. Kedi uzanamadığı ciğere pis dermiş ya. Ciğer temizde kedinin niyeti başka. Benim olsa diyor. Benim değilse pis diyor.

Aynaya hep tersinden bakma mantığını bırakmak gerek. Eğer ön yüzünden bakılabilse.İşte o zaman bakanlar kendilerini de görebilecekler. Yani aynaya düzünden bakmaya cesaret edemeyenler tersinden bakıp bol bol ahkam kesebiliyorlar. Hani derler ya. İnsan berber koltuğuna oturup ta saçı önüne düşünce anlarmış saçının ak mı yoksa kara mı olduğunu.

Adama bir demet gül sunuyorsunuz. Gülün güzelliğini, kokusunu duyup teşekkür edeceğine kalkıp bu dikenlerde nedir diye soruyor. İlk bakışta gülün güzelliğini göremeyen göze neyi nasıl anlatabilirsiniz ki? Gözleri hep yerde olana yıldızların güzelliğini anlatamazsınız. İnsan o gözleriyle iki tarafa da bakmasını bilmeli. Eleştiri güzel diyoruz. Dahası bir düşünürün “ İnsanlara öldükten sonra yapılan heykeller hayatlarında iken atılan taşlardan yapılır” sözünü hatırlatıyoruz. Bu da güzel. “Kilime vuran onu dövmez tozunu almak ister” diyoruz. Bu daha da güzel.

Eleştirinin dozu kaçırılınca atıla atıla heykel yapılacak taş, vurula vurula kilimde toz kalmayacak gibi geliyor. Madem ki işaret taşı olan sözlerle misal veriyoruz. Bir sözü daha söylemeden geçemeyeceğim. Orda da der ki ; “Konuşana değil konuşturana bak” Şimdi buna ne diyeceğiz? Hem karda yürüteceksin, hem de iz bırakma diyeceksin. Bu nasıl olacak?

Şimdi sadede gelelim. İyilere ve güzelliklere kıymet verip, değerini bilmezsek işte o zaman çirkinliklere mahkum oluruz. Fikir adamlarına tahammül edilemeyen bir toplumda ilim adamı yetişmez. Tıpkı bunun gibi dikenlere katlanıp tahammül edemezseniz gül de yetiştiremezsiniz. Ancak herkes dikene sitem eder. Oysa dikenler gülleri koruyan ok ve mızraklar gibidir. Güller kurur gider de dikenler yine de onu yalnız bırakmaz.

Bakınız işte. Söz yine uzadı gitti. Nerden nereye geldik. Yani demem o dur ki; Yalnız doğruyu görmek yetmez, eğrileri de görmeli. Ne kalemimiz silgimizden, ne de silgimiz kalemimizden erken bitmemeli. Yani kalemi kullanma mahareti kadar silgi kullanma maharetine de sahip olunmalı. ‘Evet’i de ‘Hayır’ı da yerinde kullanabilmeli. Bu ikisinin bilerek yada bilmeyerek yer değiştirmesi pek hayra alamet değildir.

Öyleyse çıkar ağzındaki baklayı. Çıkartıyorum; “Allah’ım Kalemimi ve kelamımı yanıltma. Gözüyle gönlü bir görenlerden eyle…” Yetti mi

Hiç yorum yok: