Çağın hastalığı bir salgın halinde hızla ilerliyor.
Tedirgin olan kuruluşlar acil durum çağrıları yapsa da bu hastalığın önü alınamıyor.
Hastalığın adı obezite.
Yani fazla kilo, şişmanlık.
Öncelikle çocuklar ve kadınlar tehdit altında.
Hastalığa davetiye çıkaran gıdalara karşı birçok ülkede önlem alınmaya başlandı bile.
Ürün fiyatları artırılıyor, vergi konulması gündeme getiriliyor. Tüketici bilinçlendirilerek tepki vermesi sağlanıyor. Reklâmlara sınırlama konuluyor.
Sağlık harcamalarının önemli bir bölümü obezite’dan kaynaklanıyor.
Örneğin ABD'de, her yıl şişmanlığa bağlı sağlık sorunları için 117 milyar dolar harcanıyor.
Yine bu ülkede her yıl obeziteden kaynaklanan sağlık problemlerine bağlı olarak 300 bin kişi yaşamını yitiriyor.
Bu ciddi bir rakam.
Bu gelişmeler gıda sektörlerinin de korkulu rüyası.
Elbette çok daha değişik şekillerde önlemler alınabilir?
Fast food mağazaları kapatılabilir.
Ayakta yemek yeme alışkanlığı sona erdirilebilir.
Çorba gibi sıvı içecekler teşvik edilebilir, hatta mecbur tutulabilir.
Obeziteye yol açacak gıdalara reklâm yasağı konulabilir.
Buna uymayanlara ceza verildiği gibi bunları bilinçsizce tüketip aşırı kilo alanlara caydırıcı cezalar getirilebilir.
Zararlı alışkanlıklar sınıfına göre uygulama görebilir.
Çocuğunun bilinçsizce beslenmesine sebep olan annelere ceza getirilebilir.
Obezite daha sık olarak özellikle çalışan kadınların çocuklarında görülüyor.
Ancak bu arada kilo yapan gıdalara yapılan caydırıcı önlemlerin kesinlikle tüketimin artmasına sebep olacağı düşünenlerde var.
Doğrudur.
Yiyecekler özgürce kullanılmalıdır.
Fakat özgürlüğü verip karşılığında obezite satın alınıyorsa bu doğru değildir.
Obeziteyle mücadele de eğitim şart.
Özellikle Amerika'da yapılan araştırmalar yasak koymanın ters tepki doğurduğunu gösteriyor. Yağlı gıdalara vergi gelirse tüketim bu kez karbonhidratlı gıdalara kayar deniliyor.
Durum ne olursa olsun. Ortada ciddi bir hastalık var. Ve bu hastalığa karşı tepkisini vermesi gereken devletten önce insanlardır. Kesinlikle bu mücadelede herkes yerini almalıdır. Sigaraya karşı başlatılan mücadele ve alınan tedbirler bu konuda da en kısa zamanda alınmalıdır. Şişmanlığa yol açan maddelere hatta bunları ısrarla kullananlara da vergi konulmalıdır. Adına da obezite vergisi denilmelidir.
Neyse bu kadar gerilimden sonra konuyu biraz yumuşatalım ister misiniz?
“Eski zamanda pek şişman bir kral varmış. Şişko kral zeki hekimlerden birinden kendisini zayıflatacak ilaçlar talep etmiş. Doktor onu görünce;
—Allah seni ıslah etsin! Ben ilerisini gören bir doktorum. Sana bakınca anladım ki, senin ancak bir aylık ömrün kalmış! İlacın sana bir faydası olmaz ki! Demiş.
Bunun üzerine öfkelenen kral doktorun hapsedilmesini emreder.
Kral da bu süre içinde halktan gizlenir. Fakat içini öyle bir üzüntü sarar ki, bir ay içinde iyiden iyiye zayıflar.
Bir aylık zaman geçince kral hala ölmediğini görür ve hapisteki hekimi de yanına çağırır. Ona der ki:
-Yalanın ortaya çıktı. İşte ben ölmedim. Bu yalanın sebebiyle seni daha fena halde cezalandıracağım.
—Hekim ise telaşlanmadan cevap verir:
-Allah kralı ıslah etsin! Ben geleceği bilmede Allah'ın en düşük kuluyum. Fakat anladım ki, senin şişmanlığını gidermenin tek ilacı, ancak keder ve üzüntüdür. Teşhisim doğruymuş der.
Bunun üzerine kral onu serbest bırakır ve kendisine iyiliklerde bulunur”
***
—İnsanları abur cubur yedirerek kilo almalarını sağlayan, bunu sektöre dönüştürerek para kazanılan bir dünyada yaşıyoruz.
Bir yanda yaşamak için yiyen, bir yanda da yemek için yaşayan insanlar.
Bir yanda aksırınca tıksırınca çatlayınca patlayıncaya kadar yiyenler.
Öte yanda açlıktan ölenler…
—İnsanlar kendilerinin yediklerini bulamayan insanların keder ve üzüntülerini çekebilmiş olsalardı kim bilir belki de sağlıklarını tehdit eden bu hastalıkla karşı karşıya kalmayacaklardı.
Tabiî ki bunlarda işin bir başka. boyutu.
Sahi sizce şişmanlık vergisi mümkün mü?
Bence etkili olacaksa niye olmasın ki.